26 Şubat 2012 Pazar

Singer Songwriter Nick Drake

       ''Bu uzun yazıyı okumadan önce linki olan parçayı dinlemenizi öneririm eğer severseniz yazıyı okumak isteyebilirsiniz.Çok uzun çünkü bu albümlerle çok vakit geçirdim.''
                                                                                                                      Wisdom Beard Uyarı Servisi

     Durgun,hikaye anlatan,hüzünlü vokal tarzı ve surekli farkli akortladığı gitarıyla  zengin melodiler yaratarak sağlıklı bir insanı bile depresyona iten şarkı sözleriyle evde yalnız içtiğim günlerin vazgeçilmezidir.Az bilinmesi de çok hoşuma ki gidiyor onun da istediği buydu.
 
     Burma' ya muhendis olarak giden ingiliz bir baba ve Hindistan sivil servisi'nin in üst düzey üyesinin  kızı birbirlerini sevip evlenirler ve İngiltereye dönerler.Gabrielle ve Nick Drake(1948) doğar.Ailedeki herkes müzikle iç içe yaşarlar.
   
 Nick Drake annesinin gazıyla piyano ve gitar çalmayı öğrenmeye ve küçük küçük kendi parçalarnı yazmaya başlar .Evlerindeki teyp kaydedicisi ile bu parçalarını kaydeder.Albümdeki çoğu parçaların ilk hali bu teyplerde bulunuyordu.

     ''Drake okul yıllarında okul orkestrasında piyano çalar, klarnet ve saxophone dersleri alır.''Perfumed Gardeners'' adında bir grup kurarak jazz standartları, ''Manfred Mann'', ''Yardbirds'' coverları çalar.
Gruba bir ara Chris de Burg' da katılmış fakat Chris' in cok pop olduğunu düşünülüp gruptan ihrac edilmiş.''                                                                                           (Wisdom Beard Dedikodu Servisi)

       İlk albümü ''Five Leaves Left''i 20 yaşında yapar. Albümün adı, sarma sigara kağıtlarında aralarda kaç kağıt kaldığını gösteren uyarı yazısından alır.Kayıtlarını Pink Floyd, Cat Stewens, Nico, John Cale ile çalışan John Wood yapar.Sound olarak Leonard Cohen 'in ilk albümü ''Songs of Leonard Cohen'' etkilenilmiş.Cohen'in vokal tonundan parlak pop reverblerini atarak Drake in vokalleri kaydedilmiş ve parçalara Cohen'in albümündeki gibi yaylı partları eklenmiş.İki albümdeki sound da, dinlenilince bariz bir  şekilde  benzer.Kayıtlar çok gergin geçmiş.Prodüktor, George Martin'in  ''kayıt odasını ensturman gibi kullanılması''tekniğini savunurken, Nick daha sade ve çiğ olmasından yanaymış bu gibi sorunlar  ve gecikmeler sonunda albüm yayınlanmış fakat reklamı ve dağıtımı cok az yapılmış.Buna rağmen dönemin ünlü dj leri(John Peel,Bob Harris) albümü programarında çalmış, böylece Drake kemik bir dinleyici kitlesi yakalamış.  ''Day is Done'' ın yaylı partisyonları  ''Man in A Shed''in hikayesi ''Time Has Told Me''nin vurucu sözleri ''Riverman'' in agır  vokalleri , ritmi ,yaylıların melodilerinin akıntıya karşı yüzme çabası en iyi albümlerim listesinde uzun suredir başı çekmekte.
 
       Durgun,hikaye anlatan,hüzünlü vokal tarzı ve surekli farkli akortladığı gitarıyla  zengin melodiler yaratarak sağlıklı bir insanı bile depresyona iten şarkı sözleriyle evde yalnız içtiğim günlerin vazgeçilmezidir.Az bilinmesi de hoş.Sanki bir arkadaşım kaydetmiş ve sadece ben dinliyorum gibi özel hissettiriyor.
                                              ''Five Leaves Left'' albümünden geliyor. River Man
                                                    Riverman by Nick Drake on Grooveshark
                                 ''Parçanın sözleri için buraya tıklayın''  Wisdom Beard Uyarı Servisi
     Kameralar önünde olmayı ,konser vermeyi ,röportajları sevmeyen Nick Drake, göz önünde olmak istemediği için   hiç bir zaman büyük bir dinleyici kitlesine ulaşmadı.Hiçbir video kaydı yada klibi olmayan Drake, ilk albümünden sonra 23 yaşına kadar iki albüm daha yaptı.Albümleri basıldığında 5000 den fazla satmadı.Ama günümüze gelene kadar hatrı sayılır bir hayran kitlesi yarattı.

     Son albümü ''Pink Moon'' u geçirdiği ağır bir depresyon sırasında iki gecede ikişer satte tek başına kaydetti.Kayıtlarda sadece Drake ve kayıt için John Wood vardi.Kayıt biter bitmez , zaten az verdiği konserleri sonlandırdı ve bir daha kayıt yapmadı.İnsomnia ve depresyon dan çok çeken Drake uyuşturucuyu bırakıp tedavi olmak için ailesinin yanına taşındı.26 yaşına kadar ailesiyle yaşayıp depresyonla savaşan Drake, antidepresan overdose undan ölü bulundu.(1974)
 




İntihar ettiği düşünülen Nick Drake' in ölmeden önce Bach ''Brandenburg konçertoları''dinlediği Albert Camus  un ''Sisifos Söyleni'' kitabının başucunda olduğu söyleniyor.
                                                                                                             ''Wisdom Beard Dedikodu Servisi''



     2007 de Nick Drake in prodüktörü, Drake lerin evlerindeki teyp kaydedicisinde belki parçaları unutmamak için, belki keyfe keder kaydedilen  parçaları kızkardeş Gabrielle den alır.John Wood bu kayıtları temizleyip mixler ve  ortaya toplama bir albüm çıkar. Nick Drake in on yedi yaşında evinde otururken kaydettiği coverlar ve kendi parçalarının yanında  annesi Molly 'nin kendi çalıp söylediği 2 parça da mevcut.
   
    Bu albüm Nick Drake öldükten otuz üç yıl sonra yayınlanmış ve Nick Drake' in Amerika' daki ilk listeye girmiş albümüdür.Top indipendent albüm chart ta 35 numarada bulunmaktadır.

     Anne Molly Drake'in evinde kendi parçasını piyanoda çalıp puslu sesiyle söylerken ileride bu lo-fi kaydının bütün dünyada dinlenileceğini hiç düşünmemiştir heralde.Molly Drake den ''poor mum'' parçasıyla yazımı bitiriyorum.
               ''Beni alkolik yaptığınız  için teşekkürler Drake Ailesi''  
                                                                                                       Wisdom Beard Uyarı Servisi
               
                       

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Danger Mouse & Daniel Luppi iftiharla sunar

      
      Bir varmış Bir yokmuş. Romada, Daniele Luppi adında bir çocuk  doğmuş , büyümüş, piyano dersleri almış, küçüklüğünden beri spagetti western ve klasik italyan film muzikleri dinlemiş, Ennio Morricone, Franco Micallizi dinleyerek boy atmış, Amerikaya göç edince  bazı soundtack kayıtlarında çalmış ilerlemiş aranjor olmuş, yetmemiş hollywood indie filmlerinin müziklerini yapmaya başlamış, yetmemiş John Legend ,Mike Patton ,Broken Bells gibi grupların aranjmanlarını yapmış, yaylılarını yazmış.İşi büyütüp Sex and the City nin müziklerini yapmış.Artık yeter demiş ve onu büyüten 60 ların 70 lerin italyan film muziklerinden etkilenerek yaptığı parçalardan oluşan ''An Italian Story '' adında bir albüm çıkarmış.İşte bu albümün hastası Danger Mouse, Luppi ile tanışmış ve ondan  Gnarls Barkley in ''Odd Couple'' albümünün aranjmanlarını yapmasını istemiştir.Bu beraberliğin sonunda 5 yıllık çalışma ile ''ROME'' albümünü çıkarıp beni mutlu etmişlerdir.Mutlu SON


     Albüm,eski usul kayıt teknikleriyle kaydedilmiş ve vintage enstrumanlar kullanılmış.The Good The Bad and The Ugly 'nin müziklerindeki koro nun kendisi Cantori Moderni, Jack White ve Norah Jones 'un vokalleriyle soundu ve konsepti mukemmel bir uyum içinde yaratmışlar.
      ROME, ağır bır  timpani ritmine eklenen kaybetmiş ama gururlu bir gitar ve titrek titrek, hikaye anlatır gibi whoo layan bir kadın la başlar.Birşeyler anlatmak için söze gerek yokmuş, melodiyle de hikaye anlatılabiliyormuş derken'' jack white ın sesi ve anlattığı yalnızlığı ve umutsuzluğu katılıyor müziğe.''Yapma bee''derken Norah Jones un kapalı ve buğulu sesiyle ''Can't we be like season's trees, changeably just not so easily''dediğini duyuyoruz.
 
    Albümde sözlü sözsüz bütün parçalarda bir hikaye dinliyoruz.Tremololu gitarlar ile çorak dağlarda yalnız olduğunuzu ,70 ler tonundaki basslarda üstümüzün başımızın toz içinde olduğunu,davulların durgunluğundan ne kadar yorgun olduğunuzu hissediyorsunuz.yaylıların ve hammondların melodileriyle ne yapmak istediğinizi ne yaptığınızı, kimlere karşı savaş verip, savaşmaya değip değmediğini düşünüyorsunuz.
     Siz bunları düşünürken jack white çıkıp son kez acı gerçekleri söylüyor.Dünyanın nasıl birşey olduğunu anlatıp, açgözlülüğümüze bi tane asılıyor.Afallayıp kalırken albüm bitiyor.



35 dakikalık serüvenide burdan dinleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=_1vX24a4BSo&feature=fvst


26 Mayıs 2011 Perşembe

SUBMARİNE OST


                   
     Arctic Monkeys' in frontman i Alex Turner 'ın müziklerini yaptığı Submarine filmini birtürlü bulup izleyemedim ama soundtrack ini 3 haftadır evde döndürüp duruyorum.1 intro ve 5 parçadan oluşan soundtrack, Stuck on the Puzzle parçasının sözleriyle başlıyor.

   ''I'm not the kind of  fool who's gonna sit and sing to you about the stars girl''

     Ve o içtenlikle devam ediyor.Parçaları gitar vokal olarak çalıp,sade minimal süslemelerle sound u beslemeleri, sözleri öne çıkarıp daha içtenleştiriyor.
    Filmin konusu, 15 yaşındaki Oliver ın bekaretini kaybetme çabası ve bu sırada  annesiyle arasında geçen olaylar. Hayır, bu bir  gençlik filmi değil ve evet komedi filmi ama soundtrackteki parçalar kadar içten ve sakin bir havası var.
    Soundtack in ikinci parçası  Hiding Tonight 'ın sözleri , bahar yorgunluğu yaşadığım şu sıralar  içimdekileri söylüyor.''Yarın daha çok sey yapıcam,yarın daha güçlü olucam,ama bugün değil bugun bana dokunma''
     Glass in the Park,serenade tarzında,tıngır mıngır akan vokal melodileri  ile içinde yaşadıklarını dışa vurma çabalamasını anlatıyor.
     It' hard to get around the wind' de  armoni ve vokal tarzıyla  Paul Mccartney nin Beatles ta yazdığı parçaların havasını yakalamış kanımca Mccartney'e hatrı sayılır bir  vermistir.
     Filmin konusu, 15 yaşındaki Oliver ın bekaretini kaybetme çabası ve bu sırada  annesiyle arasında geçen olaylar. Hayır, bu bir  gençlik filmi değil ve evet komedi filmi ama soundtrackteki parçalar kadar içten ve sakin bir havası var.
     Stuck on the Puzzle parçası albümün grup kafasında olan iki parçasından biri.Parçanın sözleri şiir niteliğinde hem romantik hem gerçekçi bakan ve bunun karmaşasında kaybolmuş birinin ağzından anlatılıyor.Film ve soundtrack in genel  havasını bu parçada soluyabilirsiniz.
     Piledriver Waltz Arctic Monkeys in yeni albümünde de olacak olan bir parça, ama bu versiyonu daha sakin çalımlı daha sedeleşmiş,ve bence soundtrack versiyonu albümdekinden daha sıcak ve cana yakın ve evet yeni albümleri ''Suck it and see'' daha çıkmadan indirip dinledim.Aradığımı bulamasamda yaptım evet .....
       




    IT crowd dizisinde  Moss 'u canlandıran ,aynı zamanda Arctic Monkeys 'in kliplerini çeken  Richard Ayoade nin ilk yönetmenlik projesi olmasının yanı sıra soundtracki Alex Turner 'ın da ilk solo albüm çalışması olarak geçiyor




                     Submarine filminin trailerı karşınızda. Filmi bulan bana da versin........
      
            

                         BAHAR YORGUNLUĞU ÇEKENLER İSE buraya TIKLASIN
                           

28 Mart 2011 Pazartesi

The Drums

                                                      



            New York lu Jonathan Pierce(vokal) ve Jacob Graham(guitar) çocukken şans eseri yaz kampında tanışırlar ve arkadaş olurlar .Albümü dinlerken yaz akşamı serinliğini hissetmenizin sebebi bu olabilir.iki arkadaş,önceleri elektronik müzikle ilgilenir ve goat explotion adında bir synth-pop grubunu kurarlar.bir süre ilerleyen ikili sonunda dağılır ve ayrı ayrı gruplar kurarak plak şirketleriyle anlaşır. ikiside 1'er albüm yapar. ama tatmin olmayan ikili synthesiserlerden sıkılırlar ve yaptıkları müziğin gitar baş davul guzellemesine taşımaya karar verirler ve Connor Hanwick adında bir davulcu bulup The Drums grubunu oluştururlar.
          80 ler ingiliz ilahlarindan(joy division, the smiths,the wake) aldıkları ilham la Summertime! ep sini çıkartırlar.reverb un bol olduğu bir soundda serin ve sade çalıp,basit ve net sözlerle durgun durgun söylerken, sessizce birçok önemli müzik sitesinde "2010 un en umut vaad eden grubu"listelerine girerler.ve 2010 yılında kendi adını taşıyan ilk albümleriyle öyle olduklarını kanıtlarlar.Havanın artık soğuk değil serin olduğu bir akşam,baharın gelişini tek başına yolda yürürken farkedip,bunu kutlamak isteyenlere ısrarla öneririm.
         Bazen insan herşeyin olduğu gibi gitmesini ister.süpriz istemez değişiklik istemez,dinamiklerin değişmesi ona stres hissettirir.Işte o zamanların ilacı bir albüm.mood unuzu fark ettirmeden bir seviye yukarı taşır ve  oraya sabitler.Dışarıda,işte, durup dururken keyifli bir melodi mirildandiginizi fark edip, önce "neydi bu?"der sonra "haaaa"nidasiyla rahatlayip yuzunuzde bir gülümsemeyle yaptiginiz işe devam edersiniz
       Albümün nasıl başlarsa öyle biten,iniş çıkış yapmadan dingin bir bir şekilde devam eden parçalardan oluşması,albümün su gibi akmasını sağlıyor. dinledikçe dinleniyor bağımlılık yapıyor.

Sizde En akılda kalan,en basite inmiş melodilerle keyiflenmek stresten uzak bir yasama  adım atmak istemez mısınız


                               The Drums dan geliyor.....      Let's Go Surfing 

23 Mart 2011 Çarşamba

Alain Johannes -Spark


Queens Of The Stone Age i canlı izlediğimde,sakallı,bereli,berduş görünümlü gruptan olmayan bir gitarcı dikkatimi çekmişti.Kim olduğuna baktığımda 1985 yılına kadar geri gittim.Red Hot Chili Peppers grubunun vefat eden gitarcısı Hilel Slovak,Red Hot ın  ilk davulcusu  Jack Irons, Flea ve Alain Johannes,  Red Hot Chili Peppers olmadan What Is This? grubuymuş.

Daha sonra gruba Natasha adında bir rus klavyeci katılmış.Alain Johannes ve Natasha Shneider sevgili olmuşlar ve hiç ayrılmamışlar.yanlarına davulcu Jack Irons ı da alıp eleven  grubunu kurmuşlar.eleven 2008 e kadar devam etmiş.      

İşte üzücü kısım geliyor.
Haziran 2008 de Natasha Shneider kansere yenik düşer.Ruh ikizini kaybeden Alain  1 ay sonraki anma konserinde Natasha icin yazdığı ''Endless Eyes'' parcasını tek başına cigar box gitarıyla çalar.5 ekim 2010'da da bütün acılarını döktüğü ''Spark''albünü çıkartır.Albümün ilk parçası ''Endless Eyes''dır.Albümdeki parçaların sırası ,sevilen birinin gidişi ardından hissedilen duyguların sırasıyla aynı.
Önce haykıra haykıra bağırırsınız ağlarsınız gözünüzün önüne gelir,ölenle ölürsünüz''Endless Eyes''sonra yanına gitmek istersiniz''Return To You'' Daha sonra tanrıya kızarsınız ''neden aldın onu'' diye ''Speechless''.Yukarıdan izlenildiğinizi düşünürsünüz ve''Bir işaret ver''diye umutsuzca beklersiniz''Make god jealous''.Eskiden yaptıklarınızı,yasadiginiz guzel gunleri  düşünürsünüz.Mutlu bi sekilde hayallere dalmisken birden gercek hayata donersiniz yine üzülürsünüz.''Spider''.O kadar üzülürsünüz ki artık hiçbir şey hissetmemeye başlarsınız''TheBleeding Whole''.Bir süre sonra artık onu içinizde hissetmeye başlarsınız ve bu sizi iyi hissettirir.''Gentle Ghosts''Sonunda ölümü kabullenirsiniz ,yukarıda tekrar görüşeceğinize inanıp şu anda  iyi bir yerde olduğunu düşünürsünüz.''Unfinished Plan''

                                                           
Içtenlik ariyoryaniz işte size Spark...

6 Eylül 2010 Pazartesi

CONGRATULATIONS



Gerçekten Congratulations.
MGMT grubu nisan 2010 'da inanılmaz bir albümle geri döndü.
60'ların ve 70'lerin psychedelic rock 'ını düşünün.öncelikle uzuun soloları atın.Daha sonra psychedelic teki pastoral melodilerinin hissettirdiklerinin, ağaç,kuş,dere değil; Ay,uzay yada başka bir gezegen olduğunu düşünün.Dinlenebilirliği üst düzeye taşıyın.parçaların dinamiğinin surekli değiştiğini düşünün.Bunun 9 şarkı boyunca sürdüğünü düşünün.


MGMT grubunun psychedelic pop sınıfına girmesinin sebebi,klavyenin parçalara olan etkisi ve Ben Goldwasser in calış tarzı pyschedelic,vokal melodilerinin akılda kalıcı olması ve grubun genel soundu parçaların uzunluğu pop olmasını sağlıyor.

MGMT grubu 2 kişi Ben Goldwasser(klavyeler,gitar vs...) ve Andrew Van Wyngarden (Lead vokal ve gitarist)
Grubun önceki iki albümü Climbing to New Lows (2005) ve Oracular spectacular(2008)  MTV,NME,Grammy gibi yerlerde aday oldu,ödüller aldı.Açıkçası dinlememiştim.Fakat birgün bir  arkadaşım Congratulations albümünün ilk şarkısını ''MGMT yeni album yapmış çok güzel'' diyerek  dinletti.
''It's working''parçanın girişindeki önce gitar sonra davul ve sonra synth ile bas ın aynı anda girişlerindeki zamanlama, daha sonra giren vokal ve vokali surekli takip eden yalnız bırakmayan çembalo soundunda başka bir synth, Parçanın dinamiği, sürekli düşüp kalkması beni delirtti.hemen albümü kendime atıp dinledim. 
Bütün albümü bu sekilde anlatmam sıkıcı olur ama yinede  her parçanın beni bitiren bölümlerini yazmak istiyorum.
''Song for Dan Treacy'':İlk verse ile ikinci verse arasındaki bridge bölümündeki melodi.the Specials kabaresi gibi. 
Not:Dan Treacy,Television Personalities grubunun vokali.
''Someone's missing'':Parçanın ikinci kısmındaki hızlanma ve koro vari bol reverb lü vokal.
''Flash Delirium'':Parçanın dinamikleri, çiftli vokal melodileri
''I found a whistle''Sözleri çok iyi.dünyadaki dinlerin yozlaşmışlığından bahsediyor ama sanki uzaydan Dünya'ya bakarak söyleniyor gibi.Bir çesit kozmos pastorali.
''Siberian breaks'': 12 dakikalık bir eser.Tarz olarak değil,tavır olarak progressive.8 farklı şarkı gibi fakat çok iyi bir uyum içinde ilerliyor.8 şarkının 8 'i de cok güzel:D(ayrıca Ben Goldwasser'in en sevdiği parçaymış) 
''Brian Eno'':Prodüktor Brian Eno ya düzülmüş bir methiye.Parçanın kendisi de sözleri kadar komik.
''Lady Dada's nightmare'':albumun tek enstrümantal parçası,çığlıklar,korku, major minor değişimleri,gerçekten nightmare.
''Congratulations'':parçanın aralardaki synth doldurmaları ne eksik ne fazla,basın ağır ağır yürüyüşü,sonundaki synth solosu, başka bir kozmos pastorali.
                                              ALBUM ALKIŞLARLA KAPANIYOR.


Congratulations parçasının video klibi.klip de benim kozmos pastorali düşüncemi destekliyor.

NOT:çoğu sitede 2010 un en iyi albümü sıralamasında  Arcade Fire'ın The Suburbs albümü 1 inci yada 2inci gösterilirken,Congratulations 3üncü 5 inci sırada yer alıyor.Arcade Fire'ın albümünü defalarca dinledim.Bilmiyorum ben mi anlayamıyorum.Nasıl birinci oluyor bilmiyorum.Hele ki ilk hafta 66 000 satarak ''ilk hafta en çok satan grup'' unvanını almasına rağmen.Çok sinirliyim bu konuda...



30 Ağustos 2010 Pazartesi

Wes Anderson


Wes Anderson texas universitesinde felsefe okurken Owen Wilson' la tanışır.Birlikte ''Bottle Rocket''adında bir senaryo yazip kısa film olarak çekerler.Cosmic güç kısa filmi prodüktor James L. Brook un izlemesini sağlar.ve Brook un yardımıyla film Sundance' de gosterilir veSundance'den uzun metrajını cekebilecek fonu bulur.Böylece uzun metrajı cekilen ''Bottle Rocket'' le Wes Anderson artık bir yonetmendir.
Luke-Owen Wilson kardeşler


Martin Scorsese'nin 90' ların en sevdiği 10 film arasında ''Bottle Rocket''ı da saymıştır.Film komedi,suç filmidir.Ama karakterler komik ne komiktir ne de yaptıkaları suçtur.Wes Anderson'nun iyi yaptığı da budur.

       Filmlerindeki karakterler travmatik olaylarda, ölüm,suç,intihar gibi konularda gerçek hayatta insanlarin genel verdiği tepkilerin dışında tepkiler verirler.Anderson bunu o kadar doğal gösterir ki, insanın kafasındaki ölüm fikri değisir.tanıdığın birinin ölümünü kabullenene kadar ağlarsınız ya Wes Aderson bu kısmı siler.Böylece ölüm denilince hissettiğiniz duygu keder,hüzün olmaz.Başka bir örnek,soygun durumunda bir aksiyon vardır adrenalin salgılanması gerekir en azından soyulan adamın panik halinde görmeyi bekleriz.kimsede panik yoktur  sakin ve donuk ifadelerle bakar böylece soygunun suç olmadığını silahın öldürücü bir şey olmadığını düşünecek kadar uzaklaşırız gerçek hayattan.

  Olaylara insanoğlunun verdiği genel tepkilerin dışında tepkiler,durumlara karşı farklı hissetmek Wes Anderson filmlerini masalsı yapar.
      Wes Anderson filmlerinin müziklerini kendisi seçer.Rolling Stones, John Lennon, The Kinks,The Zombies ,Bob Dylan,David Bowie gibi muzisyen ve grupları çoğu filminde kullanır.Biliyorum bunlar bilindik gruplar fakat filmlerinde  yeni bir şarkı dinliyormuş gibi hissedersiniz.bunun dışında her filminde Mark Mothersbaugh(DEVO grubunun gözlüklü delisi) ile çalışır.Mothersbaugh filmlere genel havasını verir.''Life Aquatic''  filminde müzikler sayesinde suyun altındaki seslerden muzik yapmış gibi hissedersiniz.yada ''The Royal Tenenbaum''da kendinizi yaşadıkları evdeki duvar saatinin icinde hissedersiniz.Anderson ve Mothersbaugh birlikte çok iyi calışırlar.

    .
Ayrıca ''The  Life Aquatic with Steve Zissou ''filminde brezilyali muzisyen Seu Jorge gemideki gözcü rolüyle hem oynar hemde Dawid Bowie' nin parcalarini portekizce sözlerle coverlar.Daha sonra ''Life Aquatic Studio Sessions''olarak albümleşir.

NOT:Albüm kapagındaki sarı renk Anderson filmlerinin hepsinde genel renktir.

 



      Anderson filmlerinin İllüstrasyonlarını  kardeşi, yazar, illüstratör,Eric C. Anderson çizer.Eric'inde çizimleri,masal kitabı kapakları gibidir.''The Royal Tennenbaums''filmi zaten masal kitabindan okunuyor gibi anlatılır filmde bu illustasyonlarla ilerler.
       Wes Anderson bir film değil bir atmosfer yaratma peşindedir.bu yüzden kafasını anlayan insanlarla calışmak daha kolaydır. Bill Murray,Owen-Luke Wilson kardeşler,Anjelica Huston,Seymour Cassel,Jason Scwartzman gibi oyuncuları neredeyse her filminde oynatır.Bill Murray'nin boş bakışları, Anjelica Huston'un sakinliği Wes Anderson un filmlerinde  istediği havayı yakalamasını sağlar.Gerçeten iyi oyuncu olmalarının yanı sıra Wilson Kardeşer, Murray ve Huston'nun ,Wes Anderson karakterlerine gerçek hayatta  benzemeleri bende büyük sempati yaratmaktadir.
          Aşagıdaki video en sevdiğim sahnelerden biri ''The Royal Tenenbaum''dan.Sahne,müzik,cekimler renkler.Wes Anderson'un genel tavrınnı gösteriyor.

NOT:Bir blog um olupta bu kadar sevdiğim bi adamı yazmasam olmazdı.cok farklı şeyler hissettirdiği içinde kısa yazamadım.Ne yapayım çok seviyorum.Bütün filmlerini izlemenizi öneririp hala yazdığımı  fark edip bu yazıyı sonlandırıyorum.Wes Anderson...sustumm!!!